Bazen hayatın ortasına öylece bırakılırsın. Ne olduğunu anlamadan âşık olursun, korkarsın, susarsın… ya da çişin gelir.
Bu kısa öyküde anlatıcıya kulak verin. Çünkü bazen gerçekler halıya sızar, kumlar eksik kalır ve olan her şey bir “parti uğruna” yaşanır.
Güzel bir bahar günüydü. Sokakta aylak aylak dolaşıyordum. Komşunun kızını çaktırmadan izliyordum. Bu nasıl bir güzellikti böyle! Kürdan gibi ince, zarif bacaklarıyla sallana sallana tüm sokağı baştan sona geziyor; gezerken de çapkın bakışlar atıp tüm erkeklerin içini titretiyordu. Acaba nasıl kur yapsam? diye düşünüyordum. Sonuçta mahallemizin kızıydı ve yanlış bir hareket yapmak namus meselesiydi. Cesaretimi topladım ve usulca yanına yanaşmaya başladım.
Tam o esnada dev gibi bir köpek aramıza girdi. Sanırım biraz altıma kaçırdım. Tam viyak viyak bağırmaya başlıyordum ki, gözlerimi açtım. Şimdi bir azmana yem olmadım diye sevineyim mi, yoksa afeti kaçırdık diye üzüleyim mi? Düşünmeye fırsat bulamadım çünkü sadece korkudan değil, gerçekten çişim gelmişti.
İyi de, burası neresi? Etrafa göz gezdirdim ve kendi evimde olmadığımı anladım. Öylece parkeye kıvrılmıştım. Yavaş yavaş geceyi hatırlamaya başladım. Geceyi başka bir evde geçirmiştik babamla. Arkadaşının evine partiye gelmiştik. Sabaha kadar içtiler. Ben de etrafta şaşkın şaşkın dolaştım durdum. Bir yerde şöyle uzanayım desem, biri gelip üstüme basar diye korkuyordum. Kabus gibiydi ve üstelik susamıştım.
Babam bana su vermeyi düşünecek halde değildi. Ben de aklımı konuşturarak masadaki şişelerden birini devirdim, dökülen şeyin su olduğunu umarak içtim. Maalesef, şişedeki başka bir şeymiş. İlk defa başım ağrıyor. Bu şeyi hiç sevmedim. Babama çok kızgınım. Bu yüzden, normalde belki çişimi tutabilirdim ama arkadaşının halısına işemeyi tercih ettim.
Bir süre sonra babam uyanıp odaya geldi. Ortamı görünce gülümsedi ve bana dönüp, “Tabii, kumun yok diye halıya işedin, değil mi şapşal şey?” dedi. Bana kızmadığı için affetmiştim onu.