Yazar Hakkında Düşüncelerim Hakan Günday’ın kitaplarıyla ilgili çeşitli sitelerde pek çok yorum yazdım. Bir Günday fanatiği olduğum söylenebilir. Eğer yanılmıyorsam, bütün kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum.
“Okuduğumu hatırlıyorum” diyorum, zira beyin yarım kalan senaryoları tamamlamakta bir harikadır. Belki de hâlâ okumadığım bir kitabı vardır. En son Malafa kitabını okumuştum fakat pek beğenmemiştim.
Bir Hakan Günday kitabını beğenmemiş olmak da ayrı bir deneyim oldu.
Kitabın Konusu Yazar, bizleri kendi hayatını mahvetmekte “mastır” yapmış ve olağanüstü şartlara maruz kalmış olan karakterlere alıştırdığından, biraz daha normal sayılabilecek hikâyeler hafif geliyor.
Mesela Kinyas ve Kayra inanılmaz karakterlerdi.
Sonra Piç kitabında Hakan, Barbaros gibi değişik karakterlerle dikkatimizi çekmişti.
Bu kitabında ise çocuğunun hayatını içinden çıkılamaz hâle getiren bir baba, insan kaçakçılarıyla işbirliği yapan bir jandarma ve dağa çıkması için zorlanan bir eşcinsel birey gibi sıra dışı karakterlerle karşılaşıyoruz. Gerçi çoğu baba çocuğunun hayatını içinden çıkılamaz hâle getirmede hünerlidir fakat bu biraz başka.
Kitabı, baş karakter olan Gaza’nın anlatımından okuyoruz:
“Babam bir katil olmasaydı, ben doğmayacaktım.”
Kitap, bu vurucu cümleyle başlıyor.
Ben normalde çoğu kitabın başında sıkıldığımı hissederim. İlk cümlesinde beni sarsmasını ya da çekmesini beklemem. Çoğu zaman da başlarda sıkıcı gelen kitaplar ileride açılır. Fakat Günday’ın romanlarında ilk cümleden itibaren elimden bırakamayacağım bir kitabı okuduğumun farkına varırım.
Yazarın eserlerinin her sayfasından alıntı çıkartılabilir.
Gaza’nın babası olan Ahad, Afganistan’dan Avrupa’ya uzanan insan kaçakçısı şebekenin başıdır. Gaza, bu şebekenin adeta içine doğmuştur.
Henüz küçük bir çocukken depoda teknelere binmek için bekleyen kaçaklarla ilgilenmek zorunda kalır. Bir gün, deponun havalandırmasını açmadığından kaçaklardan birinin ölümüne sebep olur. Gaza, uzun süre bunun vicdan azabını çeker. Ölen kaçağa “Cuma” ismini vermiştir. Artık Gaza’nın içinde iki kişi yaşamaktadır: Gaza ve Cuma.
Ruhunda kapanmayan yaralar olan Gaza, geçmiş anılarını geride bırakabileceğini düşünürken başa dönmek zorunda kalacaktır.
Önce yalnız kalmaktan hoşlanacak ve morfin bağımlılığıyla kendini uyuşturacaktır; sonra yalnızlığın bir seçenek olmaktan çıktığını fark edince içinde bulunduğu durumdan sıkılacaktır. Kimseye dokunamıyor ve kimsenin de ona dokunmasına dayanamıyordur. Ancak bu insani duyguları hissedemediğinden, kendinden nefret etmektedir.
Toplumda yer edinmek adına toplu linçlere katılır. Kalabalık içinde nefretini yönlendirebileceği, kimsenin ona soru sormayacağı ve yalnız hissetmeyeceği bir yol bulmuş olur linç sayesinde. Ancak linçten aldığı huzur da uzun sürmez. Kalabalık hâlinde bir çocuğu dövmek için kovalarken tek kaldığını fark eder. Gaza, tek başına kaldığında çocuktan daha fazla korkar. Çocuğa sarılır ve korkmamasını söyler; ancak çocuk Gaza’nın konuştuğu dili anlamadığından kaçmak ister. Gaza, çocuğun gitmesine izin verir. Gaza, yaşadığı bu olayla birlikte son kez bir yolculuğa çıkacaktır.
Sizlere bir şey itiraf etmek istiyorum. Kitabı okurken Gaza’nın düzelmesini hiç istemedim. Adeta delirmesinden zevk aldım. Sanırım psikopat yanımı böyle kitaplar sayesinde dengeliyorum.
Kitap İçerisinden Sevdiğim Alıntılar • “İnsanın kullandığı ilk alet, başka bir insandır.”
• “Belki de dokuz yaşındaki oğluna verip verebileceği tek hayat dersi buydu. Elindeki tek hayati bilgi. Tek gerçek hayat dersi: Hayatta kal!”
• “Babam bir katil olmasaydı, annem beni doğururken ölmeyecekti…”
Eleştiriler Eser son derece güzeldi ama biraz gereksiz uzatılmış gibi geldi. Günday’ın kitaplarında maalesef bu durumla karşılaşıyoruz. Hatta yazarla ilgili, ilk kitabı ( Kinyas ve Kayra’da ) bütün aforizmalarını harcadığını ve artık kitap yazamayacağını söyleyenler olmuş. Yine de kendini okutmayı beceriyor.
Eserle ilgili bir diğer eleştirim ise bazı psikolojik detayların hızlı geçilmesiydi. Kitapta o kadar detay var ki, ister istemez bir takım noktalar havada kalmış. Aslında bu nokta kitabın gereksiz uzatılmasıyla doğrudan ilintilidir. Yazarın bize anlatmak istediklerine mürekkep yetmiyor diyebiliriz.
Sizler de benimle yorumunuzu paylaşabilirsiniz.
Şimdilik benden bu kadar.
Yeni bir yazıda görüşmek üzere.