Bu gün yine erken uyandım.
Bir süredir sevdiğim kitapları baştan okuyorum.
Baştan okuduğum kitaplar, geçmişte yaşadığım güzel anıları da hatırlamamı sağlıyor.
Bu dinlediğim müziklerde de, izlediğim filmlerde de böyledir.
Bazen geçmişte gömülü kalmasını istediğim anıların yüzeye çıkmasına neden olsa bile, ritüeli fazlaca faydalı bulurum.
Hatırlayabileceğimizden çok fazla deneyim ediniriz.
Bundan ötürü, aslında unutmamamız gereken şeyleri de unuturuz.
Başarısız bir girişimde bulunmuşuzdur mesela. İleride tekrar başarısız olmamak için ne yapmamız gerektiği anılarımızda saklıdır.
Anılar pek kıymetli bir hazinedir. Taşıması çoğunlukla külfetli, ama taşınmaması vahim sonuçlar doğurabilecek durumlara gebe bir hazine…
Hazinemiz bazen bizi yanıltır.
Yapmadıklarımızı yapmış gibi hatırlayabiliriz.
Önceki yazılarımın birinde de değindiğim gibi, beyin, yarım kalan hikayeleri tamamlamakta ustadır. İşte bu da yaşamanın cilvesidir.
Bakın konuyu şimdi nasıl bağlıyorum.
Büyük bir oda, dağınıklığa daha elverişlidir. Özellikle erkekseniz ve arkanızı toplayacak anne veya eşe sahip değilseniz tanrı yardımcınız olsun.
Anılar da böyledir dostlar. Yaşadığımız olayların üstünden zaman geçtikçe anılar preslenir, incelir ve dağılır. Bu preslenme aylar sonra başlar, yıllar geçtiğinde ise olay örgülerini takip edememeye başlarsınız.
Kabloların dağınık olmasını istemiyorsak, onları bir kutuya koymayı tercih edebiliriz.
Anılara kablolar gözüyle bakarsak; izlediğimiz filmleri, okuduğumuz kitapları, dinlediğimiz müzikleri ve yürüdüğümüz yolları birer kutu olarak düşünebiliriz.
Hayatından memnun değilsen, sürekli hata yapıyorsan, kendini değiştirememekten yakınıyorsan, hayat hep aynı geliyorsa belki de yürüdüğün yolda bastığın izleri tersine doğru izlemenin zamanıdır.
Belki de hayatın çok değişmiştir ama sen farkında değilsindir.
Belki yaşadığın güncel sorunların çözümü geçmişindedir.
Nereden bilebilirsin?
Hadi dene…